Çarşamba, Aralık 28, 2011

koskoca yılın son günleri...

klasiktir yılın son günleri biten giden o 365 günü yorumlamak. aralık ayının işi hep çok zordur. "ne yıldı ama!" diye başlayan cümleler kurulur hep. onca günün, haftanın, ayın bütün kötülüklerini aralık çeker. iyi birşeyler olmaz mı koskaca 1 yılda. olur elbet ama pek dile gelmez. gelse de sonu mutlaka kötüye bağlanır. ne istemiştiniz 2011'den? aşk mı? evet bu yıl aşık oldunuz ama... yeni bir iş mi? bir işiniz oldu ama... hep amalar vardır. bende aşık oldum, güldüm, yeni insanlar tanıdım, güzel tatiller yaptım, mezun oldum, insanlara yardım ettim... kısacası mutlu muydum? evet ben hep mutluydum! şöyle geriye dönüp baktığımda burnumda bi deniz kokusu, final heyecanları, boğaz manzarısı, sabahları türk kahvesiyle yapılan dedikodular, alışveriş, bol bol kitap, ağlatan filmler eşliğinde içilen tekilalar, haftasonuna duyulan özlemler, mezuniyet heyecanı, ne giysem diye geçen haftalar, rüya gibi bir balo, havada uçuşan kepler, turuncu bi güneş, mojito, fonda çalan ajda şarkıları, sahilde yenen midyeler, disko topuyla bütünleşen eller, kahkahalar, kadehler, kızkıza fiskoslar... ve hepsinin yanında en önemli ikisi! ares ve "kuzey"le beraber yapılan hamak keyifleri. ikisinide hayatıma katan 2009'a sevgilerimi ileterek bu muhteşem 2011'e de veda ediyorum ;)

Mutlu aile tablosu🎃

Tabiki melo'dan ve acayip kiskandigim ailesinden bahsedecegim. Kisa ve net... Karisinin yerinde olmayi falan istemem. Zira kaldi ki uc cocukta dogurmam ama melocuk benim olaydi iyidi:)

çamaşırlar nerde kurutulmalı?

herkesin evinde camasırlar bizim ki gibi garip yerlerde mi kurutuluyor. annem yaratıcı kadın bilirim. ama bazen onun yaratıcılıgı bizim yasam alanımızı kısıtlıyor. cok sükür her kadın gibi kendiside bir plastik camasırlıga sahip. ama ben nedense carsafları kapı üstünde kurutulmak üzere bırakılmısken görüyorum. bugün yine iste o günlerden biriydi. annem sehzadenin nevresim takımını yataga sermek yerine sıra sıra yaymıs kapılara. odadan cıkma cabam görülmeye degerdi hakkaten. elimde laptopum, telefonum, sarjlar, hırkam, dergiler... tam kapıyı actım hooopppp kafamdan dogru bisey örttü her tarafımı. o sırada kolum kapıya takıldı patttt hersey yere. hani böyle o an oracıkta oturup salya sümük aglamak istersiniz ya tam o durumdayım. kafamdan carsafı attım, sakince egildim yere. iphone alışık yerlere sagı solu dökülüyo zaten ama o 17" macbook pro yu yerde öylece görünce gözlerim dolmadı degil. yani insanın ici cız ediyor. annem zor kadın bugün birkez daha anladımda benim sakarlıgımda cabası!

karagözle hacivat


çocuklugumun ilk hayal kırıklıgıdır karagözle hacivat. kapkaranlık bi salonda ışıkların altında öyle gerçeklerdi ki... oyun bitti, ışıklar yandı, karagözle hacivat iki adamın elinde sahneye geldi. bogazım dügümlendi... aglamadım ama; yutkunmalarım belirginleşti. o zamanlar ögrendim aglamadan içime atmayı üzüntümü. çocuklugumdan gelir kagıt parçası kadar adamlara deger vermek. ve çocuklugumda ögrendim o adamların aslında olmadıklarını. hayal kahramanlarımı yaratıp onlara hayran kalıyorum şimdi. güldürüyorlar beni. sonra gidiyorlar. ben arkalarından derin derin yutkunup nefes alıyorum ama hiç aglamıyorum...