Pazar, Mart 11, 2012

13 milyonda 1 olmak!



İstanbul'a hic burdan baktiniz mi? O sahane nefes kesen manzarasinin arkasinda ne kadar gorundugunuzu hic dusundunuz mu? Peki nasil gorundugunuzu hic dusundunuz mu?



Üc gundur pis bir yagmuru var sehrin. Oyle sisli oyle puslu ki besiktasta oturup kopruye goz suzup uskudara varamiyorsunuz. Sahilde balik tutan yesil yagmurluklu sakali griye donen adamda farkinda olacak ki durumun oltayi kenara koyup, bogazi arkasina almis gorkemli yol yalisina cevirmis gozlerini. Uzun uzun bakiyor yalinin kis bahcesindeki kahvalti torenine. Gozlerinden belli aklindan gecenin kahvalti degil tam bir toren oldugu. Arada donup oltanin yanindaki sehpanin uzerinde duran yarim bardak plastik kokulu cayina ve simitine bakiyor. Sonra bir parca kendi agzina bir parca denizdeki gokteki dostlarina atiyor. Onu izlerken dusundum bu kalabalik sehrin icinde nerdeyim acaba diye. Ben o balik tutmaktan vazgecip bogaza sirtini donup zengin isi kahvaltiyi izleyen adami farketmistim. Gormek ya da bakmak degil varligini farketmistim.


Peki beni farkeden var miydi? Bunlari dusunurken yalinin buyuk kapilari acildi iceriden sahane bir araba yola koyuldu gitti. Oturdugum banktan kalktim yavas yavas iskele tarafinda ki taksi duragina yurudum. Tam taksinin birine yaklasirken birden yolumu degistirmek geldi icimden. Bugun ise gitmemeliydim. Kabatasa kadar yurudum. Yururken hep insanlara baktim. Sabah huysuzlugumuydu onlarin suratini astiran diye dusundum. İsiklarda karsiya gecmek icin bekleyen kalabalik, tramwaya binmek icin birbirini itip kakan insanlar, otobus duraklarindaki formali ogrenciler, kafasini camdan cikarip yandaki arabaya kufur eden dolmus soforu, hava yagmurlu oldugu icin gidecegi mesafeyi reddeden taksicilere bagiran kadin... Herkes ne kadar gergin gorunuyordu. Neydi bu insanlarin derdi? Gulumsemek zor muydu?


Kabatastan finikulere atlayip taksime gectim. Cok sevmem aslinda kalabaliklari ama bugun beni insanlara ceken birsey vardi. Yagmuruda sevmem kalabalik istiklalide. Bugun sabahin o saatinde bile yukari asagi birbirine karismisti istiklalin insanlari. Sevdigim borsa lokantasi yine hos is kadinlari ve laptop cantali beylerle acik bufedeydi. Yan sokagin basindada kosusturan sucu cocuklar... Meydandaki buyuk merdivenlerde oturup mesaiye baslicaklar burazdan belli. Yagmurda ayaklarinda ki terliklerle hemde. "Neyseki patikler var" diye konusuyorlar aralarinda. Onlarda gormustur ya benim gordugum acik bufeyi... Galatasaraya kadar yol almisim cocuklari dusunerek. Galatasarayli olmak kulturu hala yasiyor orda. Ama sonucta oda bu sehrin bi okulu. Mudurleri saniyorum ogrencilere bagiran.

Ogrenci olmakta heryerde ayni bu sehirde. Hep o müdür sabah sabah bagirmak icin birsey bulur. Dolanip dururken kendimi geri donerken buldum. Bir baktim kadikoy dolmusundayim. Sagimda 60'li yaslarinda bir bey oturuyor. Gazetesini okumaya calisiyor ama bin bir zahmetle. Gazetesini 4'e katlamis ki ben acip kapamasindan rahatsiz olmiyim diye. Sofor yine gergin ama dikkatli; yaninda oturan 30'una bile gelmemis oldugunu dusundugum kadindan dertli biraz. Kulaginda sanki bir hoparlor varmis gibi rahatsiz. Kadin acmis son ses kendi keyfi yerinde ama baskasi umrunda degil. Ben bunlari dusunurken acaba onlar ne dusunuyordu benim hakkimda. Bu sehrin iki yakasi tarihe sigmamis. Oyle zitki birbirine. Avrupa medeniyetin besigi, anadolu barbar ama yigit. Sozde iki yakanin tarifi bu. Ama her iki yakada istanbul. Ve istanbulun ici farkli, yanyana durabilen apayri insanlarla dolu. Herkes ofkeli, telasli, kizgin, yorgun... Oysa kimse kimsenin farkinda degil, Herkes bu sehirde 13 milyonda 1 olmaktan ibaret.